Güneşin kızıllığına yüzü dönük

Bir çocuk ağlıyor, parmakları ağzında
Parmak ıslaklığını
Tarumar olmuş kazağıyla siliyor.
Hıçkırıklara boğuluyor
Öylesine bakıyor etrafına;

Karşıdan yaşlıca bir amca geçiyor

Elinde poşetiyle hıçkırıklara kulak tıkamış gibi

Aldırış etmeden ayak diplerine bakarak yürüyor.

Eylülün rüzgârı yüzüne çarptıkça

Sağına dönüyor, çocukla göz göze geliyor.

Çocuk ağlıyordu…

Rüzgara rağmen adam, rüzgara karşı kayboluyordu…

Köyün koyunları geldiği görülüyordu artık,

Koyunlar çocuğun vücudunu yalayarak

Evlere dağılıyordu.

Çoban çıkından çıkardığı son parça ekmeğini

Köpeklere paylaştırıyordu

Ve çocuk yürüyordu parmakları ağzında

Hıçkırıklarını bastırıyordu rüzgar

Sesi dağılıveriyordu sert esintiyle

Ufacık vücudu kelebeğe dönmüş

Ufalmış, kimse görmüyor, duymuyordu.

Gözleriyle etrafına bakındı

Vakit geç

Karanlık geliyordu batıdan…

Hemen sonra çocuğu annesi fark edince

Peşinden koştu.

Çocuk ağlama sesini yükselterek;

Bak benim, ben, çocuğun

Acı çekiyorum dercesine

Koştu sığınağı olan annesine…

Çocuğun ensesine bir tokat vurarak;

“Baban olası o herif nerede!

Gelsin baksın sana, bıktım be…”

Sesiyle irkilmişti çocuk

Ve aniden sustu,

Kainat sustu…

Depremler sığınağını tarumar etmiş gibiydi.

Annesi çocuğu orada bırakarak

Karşı komşu kadın ile

Devam etmişti sohbetine…

Çocuk ağladı sessizce

Parmakları ağızda yürüdü

Büyük kalpli

Büyük duygulu

Her çocuk gibi.

Unutulduğunu istenmediğini

Biliyordu artık sığınağının yıkıldığını.

Acılarla tanışmıştı artık

Karanlıkta uyuyan köpeklere aldırmadan

Çıplak ayaklarıyla yürüyordu çocuk.

24/09/1997

Cesim AYDEMİR